14 Mayıs 2013 Salı

Safranbolu Evleri 




Safranbolu Evleri, yüzlerce yıllık bir süreçte oluşan Türk kent kültürünün günümüzde yasamaya devam eden en önemli yapı taslarıdır. İlçe merkezinde 18. ve 19.yy. ile 20.yy. başlarında yapılmış yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır. Bu eserlerin 800 kadarı yasal koruma altındadır. Evler Safranbolu´nun iki ayrı kesiminde gruplanmış durumdadır. Birincisi “Şehir” diye bilinen ve kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi “Bağlar” diye bilinen ve yazlık olarak kullanılan kesim.

Şehir, yönetim merkezinin bulunduğu Kale, alışveriş merkezinin bulunduğu Çarşı, evlerin bulunduğu Akçasu, Gümüş, Musalla, Kalealtı ve Tabakhane semtlerinden oluşmaktadır. Bu kesim iklimin olumsuz etkilerine karsı korunmuş, alçak rakımlı iki vadinin içindedir. Burada evler birbirine yakin, sokaklar dardır. Bağlar birkaç yüz metre daha yüksekte, hava akımlarına açık ve daha geniş araziler üzerindedir. Hemen hemen herkesin bir kışlık bir de yazlık evi vardır. Yöre halkı kisin şehirdeki evinde yasar ve yazın havaların ısınmasıyla Bağlardaki yazlık evine göçer. Ancak “Çarşı” üretim ve ticaret hayati yazın da aynen sürer.

Tüm evler kendilerine göre daha merkezi konumdaki kamu binalarına, dini yapılara ve anıt eserlere dönüktür. Hangi evden bakılırsa bakılsın manzara kapanmaz. Evlerin yakin plan cepheleri kör, uzak plan cepheleri açık ve birbirlerini izleyecek konumdadır.
Şehrin ortasında bulunan meydana yönelik yollar ve sokaklar tamamen Arnavut kaldırımlıdır. Anıt eserlerin avluları ve meydanlar da Arnavut kaldırımlıdır. Mevcut tas kaplama tarzı rutubeti en aza indiren, sel sularına karşı dayanıklı ve ağaç köklerinin yeterli su almasına uygun yapıdadır.



Safranbolu evinin boyutu ve biçimini belirleyen üç temel unsurdan söz edilebilir: Çok nüfuslu büyük aile yapışı, yağışlı iklim, kültürel ve maddi zenginlik. Bir ailede kari kocanın normal olarak iki ya da üç çocuğu vardır. Erkek evlat evlendirilince ona ayrı bir ev açılmaz, gelin ayni eve getirilir. Amcalar, yengeler, halalar ve torunlarında dahil olduğu aile hep birlikte bir evde yasarlar. Evin kadınına islerde yardim etmek amacıyla evlerin çoğunda evlatlık kız bulunur. Evlatlık kız evin kızı gibi görülür.

Kalabalık aile yapısının yanında evlerde harem-selamlık ayrımı vardır. Ailelerin sahip olduğu hayvanlar evin zemin katındaki ahırlarda barındırılır. Yağışlı iklim nedeniyle kapalı alan ihtiyacı da fazladır. İnsan ve hayvan yiyecekleri, yakacak odunlar hepsi evin uygun bölümlerinde muhafaza edilirler. İşte tüm bunların sonucu olarak Safranbolu evleri büyük hacimlidir.

Doğa-insan-ev; sokak-ev, sokak-çarşı ilişkileri son derece düzenli ve dengelidir. Çevreye olduğu kadar komsuya da saygı egemendir. Hiçbir ev diğerinin görünüşünü engellemez. Evlerin yapımında tas, kerpiç ahşap ve alaturka kiremit kullanılmıştır. Bahçeler sokaktan tas duvarlarla ayrılmıştır.

Üçüncü kat evlerde mükemmelliğe varılan noktadır. Bu katta tavanlar daha yüksektir. Odalara sekiz kenarlı bir çokgenden oluşan “sofa”nın daha kısa olan dört çapraz kenarından açılan kapılardan girilir. Odaların giriş kapıları köselerdedir ve oda ile doğrudan teması kesen özel ahşap paravana düzeni bulunur. Odaların her biri bir çekirdek aileyi ya da bir aile yakinin barındırabilecek tüm unsurlara sahip, bağımsız birim olarak tasarlanmıştır. Bu doğrultuda her odada ahşap dolapların (yüklük) içerisinde bugünün duş kabinlerini andıran gusülhaneler mevcuttur.


Safranbolu evlerindeki çıkmalar, evin dış görünümünü tek düzelikten kurtarır. Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmış olup dar ve uzuncadır. Ahşap kanatlı pencerelerde ayrıca “musabak” denilen kafesler bulunur.

 Ksantos - Letoon Antik Kenti



Burası, Likya halkının federe dini merkezi ve dinlenme kutsal alanı idi. Letoon, ya da Leto tapınağı, 1841 yılında, bir İngiliz deniz subayı Hoskya tarafından ortaya çıkarılmıştır.1962`den beri sürdürülen kazılarda İÖ 6. yy`dan kalma eserler bulunmuş ve Artemis, Apollon ve Leto`ya ait üç tapınak ortaya çıkarılmıştır. Bunların yanında Roma döneminde IS 1. ve 2. yy`da değiştirilip genişletilen Helenistik portik vardır. Ayrıca Leto tapınağında 1973 yılında bulunan üç dille yazılmış İÖ 4. yy`a ait kitabe Letoon`un işlevi hakkında detaylı bir bilgi vermektedir.
Kitabenin bir yüzünde Aramice, diğer yüzünde ise Grekçe ve Likçe yazıtlar yer almıştır. Likya dilindeki yazılarda, "Karya ve Likya satrabı olarak Pixodares`in İÖ 358`de ilk kez yönettiğini, Hekotomnid sülalesi ile Likyalılar arasında iyi ilişkiler kurduğunu, Likya`ya Archon ve Xanthos`a vali gibi memuriyetlere adamlarını tayin etiğini" yazmaktadır. Diğer bir yazıt da Büyük iskender`in Letoon`a ziyaretini anlatır.

Yeraltı su seviyesinin yüksek olması, kazıları zorlaştırdığı gibi, kazılan bölgelerin bir süre sonra tekrar su altında kalmasına engel olunamamaktadır. Sahnesi olmayan oldukça büyük grek planlı bir tiyatro, Leto, Apollon, Artemis tapınakları ile seller nedeniyle toprakla dolmuş nympheum ve agora kentin görülecek yegâne eserleridir.
Latin şair Ovidius`un anlattığı bir efsaneye göre, Zeus`tan hamile kalan tanrıça Leto, çocukları, ikiz tanrı Artemis ve Apollon`u Delos`ta doğurur. Sonra Xanthos nehrinin denize ulaştığı yere gelip, nehir boyunca kaynağa vanncaya dek yürür. Kaynakta çocuklannı yıkamak isteyen, ama yerli halk tarafından engellenen tanrıça, yöre halkını kurbağaya çevirerek intikamını alır. İşte Leto tapınağı insanlann kurbağaya çevrildikleri bu yerde tanrıça Leto adına yaptırılmıştır. Bu tapınaklann altında İÖ 5. yy sonuna ait, temelleri görünen daha eski bir tapmak daha bulunmaktadır.

http://www.geziantalya.com/bilgi.asp?id=43 KAYNAĞINDAN ALINMIŞTIR.


 Ksantos


Ksantos (Likya diliArnnaFethiye yakınlarındaki antik kent. Fethiye - Kaş karayolunun 70 km.sinde bulunmaktadır. Antik Çağda Likya'ya başkentlik yapmıştır. Kentte ele geçen en eski kalıntılar MÖ 8. yüzyıla kadar gitmektedir. Pek çok tarihi olaylara ve savaşlara sahne olan kentten günümüze ulaşan kalıntılar arasında kaya mezarları, lahit mezarları ve Likya kültürüne özgü dikme mezar anıtları vardır. Likya akropolü erken dönem eserleri arasındadır. Birçok kez onarılmış tiyatro ve Erken Hıristiyanlık Döneminde yapılmış kilise görülebilecek eserler arasındadır. 1840'lı yıllarda antik kentte kazılar yapan İngiliz Fellows, "Nereidler Anıtı" ile pek çok eseri British Museum'a götürmüştür.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Ksantos ADRESİNDEN ALINMIŞTIR.






Hattuşaş (Çorum-Boğazköy) - Hitit Başkenti



1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu'da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Önceleri ilk sahipleri olan Hattiler tarafından "Hattuş" olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra "Hattuşa" adını aldı. M.Ö. DGM'lerde Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından alınan Hattuşa, yine Anitta tarafından yıkıldı. Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır. Yaklaşık yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirildi. Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmaktadır.

Hattuşaş çok geniş bir alana yayılmıştır. Yapılan kazılarda 5 kültür katı ortaya çıkmıştır. Bu katlarda Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi), Yazılıkaya'dan oluşmaktadır.



Hattuşaş'ın kuzeyde kalan kısımına "Aşağı şehir", güneyde kalan kısımına "Yukarı Şehir" denir. Hattuşaş'daki kalıntıları ilk olarak Fransız arkeolog Charles Texier keşfetmiştir. 1893-1894 yıllarında kazılar başlatılmıştır, ve bu kazlıardan sonra 1906'da Alman Hugo Winckler ile İstanbul Arkeoloji Müzesi'nden Thedor Makridi çivi yazısı ile yazılmış büyük bir Hitit arşivi bulmuşlardır. Hattuşaş'da M.Ö. III. binden itibaren yerleşim görülmektedir.

Hattuşaş'ın "Yukarışehir" denilen bölgesi 1km2alana yayılmıştır ve eğimli bir arazi şekili vardır.Yukarışehir genellikle tapınaklar ve kutsal alanlardan oluşur. Yukarı Şehir güneyden çevrilen bir surla donaltılmıştır. Bu sur üzerinde 5 tane kapı vardır. Kentin en yüksek noktasında bastion ile "Sfenksli Kapı" yer almaktadır. Diğer dört kapıdan güney surunun doğu ve batı ucunda karşılıklı "Kral Kapısı" ve "Aslanlı Kapı" yer almaktadır.

http://www.gezialemi.com/DunyaMiraslariAyrinti.asp?ID=55&SAYFA=15 KAYNAĞINDAN ALINMIŞTIR.

8 Mayıs 2013 Çarşamba


Nemrut Dağı



Adıyaman ilindeki Nemrut Dağı'nın doruğunda, İÖ 1. yüzyılda yaşayan Kommagene Kralı I. Antiokhos'un mezarının bulunduğu sanılan tümülüs yer alır. Tümülüsün doğusundaki alanın kuzeyi ve güneyi, dış duvarların alt sırasında kullanılan ve ortostat denen üstü kabartmalı ve yazılı taş levhalarla çevrilidir. Doğusunda piramit biçiminde bir ateş sunağı bulunan bu alanın batısında, yüksekliği 810 metreyi bulan beş tanrı heykeli vardır. Helenistik dönemin en önemli devletlerinden biri olan Kommagene Krallığı, Büyük İskender'in görüşleri doğrultusunda Eski Yunan ve doğu kültürlerini kaynaştırmayı amaçladığından bu heykellerin her biri birkaç tanrıyı birden temsil eder. Tanrıları oturur durumda betimleyen bu dev heykellerin tümünün, Persler'e özgü birer başlık taşıyan başlan yere düşmüş durumdadır. Ortostatlardan bir bölümünde Antiokhos'un Pers kökenli babasının, öteki bölümünde ise Makedonya kökenli annesinin atalarını gösteren kabartmalar görülür.


Ortostatların arka yüzünde ise bu kabartmalarda betimlenen kişilerin adları yazılıdır.
Tümülüsün batısındaki alanda görülen heykeller ile yapılar da doğudakilere benzer. Günümüze daha iyi bir durumda ulaşmış olan buradaki heykellerin de başları yere düşmüş durumdadır. Kral Antiokhos'un Makedonyalı atalarının kabartmaları heykellerin karşısında, Pers atalarının kabartmalarıyla süslü ortostatlar ise bu alanın güney kesimindedir. Bu kabartmalar arasında en iyi durumda^olanlar Antiokhos'u çeşitli tanrılarla el sıkışırken gösteren kabartmalardır. Nemrut Dağı'na tırmanmayı sağlayan yol, tümülüsün kuzeyindeki alanda doruk kesimine ulaşır. Dinsel anıtların yer aldığı doğu ve batıdaki alanların birleştiği bir tören alanı niteliğindeki bu bölüm, eski bir duvardan kalma büyük taşlarla kaplıdır.

http://www.bilmiyorsanogren.com/genel-kultur/tc/3495-nemrut-daglari.html adresinden alınmıstır

Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Peri Bacaları


 
 


1985'de UNESCO Dünya Miras Listesine, doğal ve kültürel varlık olarak dahil olan Kapadokya Nevşehir II merkezine 14 km uzaklıkta bulunan Avanos ve Ürgüp İlçeleri arasındaki 40 kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır.

Göreme vadisi yamaçlarında yer alan çok sayıda peri bacası, vadi tabanındaki zengin su kaynakları, bitki örtüsü, kayalara oyulmuş çok sayıda kilisesi ve duvar resimleri ile Göreme Milli Parkı ve Kapadokya doğanın eşsiz bir tasarımıdır.


Erciyes ve Hasan Dağı tüflerini, rüzgar ve suyun aşındırması sonucu milyonlarca yılda oluşmuş olan Kapadokya, benzersiz jeolojik yapısı ile birçok uygarlığa yerleşim yeri olmuş ve Anadolu kültür tarihine tanıklık etmiştir. Kapadokya, günümüzde ancak bazı katları keşfedilebilmiş olan ve başka katları da olduğu tahmin edilen yeraltı kentlerini barındırmaktadır. Bu yeraltı kentlerinin en sıra dışı olanları Kaymaklı, Derinkuyu, Mazı, Özkonak ve Tatlarin bölgelerindedir. Çok uzun dönemler boyunca bu yeraltı şehirleri sığınma yerleri olarak kullanılmış ve yenileme çalışmalarından sonra ziyarete açılmışlardır.



Osmanlı ve Selçuklu sanatı ve mimarisinin en seçkin örneklerini sunan Kapadokya'da Eğri Minare, Alayhan ve Sultanhanı Kervansarayları, Sarıhan Kervansarayı, Ürgüp Taşkınpaşa Camisi, Sungur Bey ve Alaaddin Camileri görülmesi gereken mimari eserler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Aynı zamanda Ürgüp, Uçhisar, Avanos, Göreme, Çavuşin, Ortahisar, Ihlara Vadisi, Sinnassos (Mustafapaşa), Soğanlı Vadisi, Zelve Vadisi, Güvercinlik Vadisi görülmesi gereken yerler arasında bulunmaktadır. Doğa ve insanın uyumunu yansıtan kimliği ile Kapadokya, bu gizemli toprakları keşfetmek ve doğanın eşsiz tasarımına tanıklık etmek isteyenleri bekliyor.


http://www.gezialemi.com/DunyaMiraslariAyrinti.asp?ID=1&SAYFA=15  adresinden alınmıstır .
Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası

Divriği ulu cami ve Daru'ş-şifası  adıyla dünya sanat tarihinde yer alan bu eşsiz  eser, Anadolu  Selçuklu Devleti Mengücek Oğulları Beyliği döneminde (1228)  Mengücek Beyi Ahmet Şah tarafından, Şifahane ise  Ahmet Şah'ın eşi Melike Turan tarafından yaptırılmıştır. Divriği ulu camii  Fatma hatun Camii, Ahmet Şah Camii diye de adlandırılır.   

Divriği Ulu Camiinin ve Daru'ş-şifanın dünyadaki diğer tarihi eserlerden  bir takım  farkları vardır:

Birincisi,böyle mükemmel üç boyutlu detaylı geometrik sitiller ve bitkisel bezemeler hiç bir yerde olmadığı sanat tarihçiler ve mimarlar tarafından söylenmektedir.Kapı ve duvarlara işlenen tüm motifler asimetriktir ve her karede  binlerce  taş işlemeli motif bulunur. Usta devamlı tekrardan kaçınmış ve kendisini yenilemiş. Hiç bir motife bağımlı kalmamıştır. Her motifte Allah'ın birliğinin vurgulandığı gözlemleniyor.                       

Divriği Ulu Camii ve Daruşşifasının dört kapısı vardır. Şifahane Taç Tapısı,Cami Kuzey Taç Kapı,Cami Batı Taç Kapı ve Şah Mahfili Taç Kapısı. Her biri birbirinden farklı eşsiz bezemelerle göz kamaştıran bir mimarlık ve mühendislik harikası niteliğindedir.